“Gerçek bizim hakikat olarak aldığımızdır.
Bizim hakikat olarak aldığımız bizim inandığımızdır.
İnandıklarımız bizim algılarımıza dayanır.
Algıladıklarımız bizim aradıklarımıza dayanır.
Bizim aradıklarımız bizim düşündüklerimize bağlıdır.
Ne düşündüğümüz ne algıladığımıza bağlıdır.
Ne algıladığımız neye inandığımızı belirler.
Neye inandığımız neyi hakikat olarak aldığımızı belirler.
Neyi hakikat olarak aldığımız bizim gerçeğimizdir.”
ABD’de,Macar-Litvanya kökenli göçmen bir Yahudi ailede 1917 yılında pennsylvania’da doğan David Bohm 20’nci yüzyılın en önemli kuramsal fizikçilerinden biridir.
Felsefeye,nöropsikolojiye ve radikal politik görüşleri nedeniyle Manhattan Projesinde etkin olarak yer almasına izin verilmeyen Bohm,California Üniversitesinde kuramsal fizik grubunu yöneten Robert Oppenheimer ile ve Princeton Üniversitesinde Albert Einstein ile yakın işbirliği içinde çalıştı.
Sol kanat siyasetine olan ilgisi nedeniyle FBI tarafın dan kovuşturmaya uğrayan ve yargılama neticesinde beraat eden ama buna rağmen Princeton üniversinde ki görevine son verilen Bohm 1952 yılında ABD’ni terk etti.
Einstein’ın yardımıyla,Brezilya’daki Sao Paulo Üniversitesi’nde ve 1955 yılında da İsrael Hayfa’daki Technion’da çalıştı ve burada Sarah Woolfson’la evlendi.
1957’den sonra İngiltere’de,önce Bristol Üniversitesi’nde daha sonra 1961’den 1987’de emekli olana kadar,Londra Üniversitesi’nde teorik fizik profesörü olarak çalışan Bohm,27 Ekim 1992’de 74 yaşındayken kalp yetmezliği nedeniyle öldü.
20.yüzyılın en büyük ve en etkili teorik fizikçilerinden biri olarak kabul edilen Bohm, kabul gören geleneksel fikirlerden tamamen farklı olarak;
“Holo Eylem olarak tanımladığı ve fiziksel gerçekliğin nihai doğasının bize göründüğü gibi ayrı objelerin bir toplamı değil, daha çok sürekli ve dinamik bir akışa ait bölünmemiş bir bütün olduğunu,bölünmemiş,tüm parçaları tek bir birlik içinde birleşen zihnin ve madde’nin bir bütün,günlük yaşantılarımızın tıpkı bir holografik imajda olduğu gibi bir tür illüzyon olduğunu ve varoluşun daha derin bir düzeyinde; tıpkı bir holografik film – Film bir saklı düzendir çünkü kendisine kodlanmış olan imajın girişim modelleri,bütünden açığa çıkan saklı bir bütünselliğin yansımalarıdır.
Filmden projekte edilen hologram görünür düzene aittir çünkü imajın açığa çıkmış ve algılanabilir haldeki bir görünümünü temsil etmektedir- parçasının bir holograma hayat vermesi gibi, fizik dünyamızın nesnelerine ve görünümlerine de hayat veren gerçekliğin daha geniş ve daha temel bir seviyesi olduğunu öne sürmekteydi.”
Kısacası Bohm göre;Evren,sonsuz ve sınırsız “tek” bir holografik yapıdır ve parçalardan söz etmek anlamsızdır ve bu nedenle de günlük yaşantımız gerçekte sadece bir holografik görüntüdür.”
SARP OBAY