Bu haftaki temam : “VEFA
“
ALTIN MADENİ
Çok zengin tanınmış bir iş adamı çok önemli bir iş seyahatindeyken birden telaşlanır ve herkese:
“Benim bugün bir mevlud okutmam lazım. Yakınlarda sinagog var mı?” diye sorar. Hemen araştırılır. Kaldıkları yere iki saat uzaklıkta bir sinagog vardır .Sağ kolu: “İşinize karışmak gibi olmasın da iki saat gidiş iki saat dönüş bir saat da dua sürse tam 5 saat olacak. İş çok önemli siz de biliyorsunuz. Şart mıdır? Çok yakınınızın mı? Mevlüt okutmasanız olmaz mı?” diye sorar. Daniyel ona tahsis edilen Limuzinine binmiştir bile. Sağ kolu Moşe’yi de alır.
Tüm işleri bırakarak yola koyulur ve yolda anlatmaya başlar:
Herkesin hayatı romandır kanımca. Bak yıllardır beraber çalışıyoruz. Bugün benimle ilgili tahmin bile edemeyeceğin şeyler anlatacağım sana. Ben yetimler yurdunda büyüdüm. Anne baba tanımadım. Hayattalarmış; ama bana bakamayacaklarına karar verip beni yurda teslim etmişler. Onlar beni bıraktılar. Ancak, Allah ve onun seçtiği MELEK şeklindeki insanlar beni asla terk etmedi. Zaten bütün mesele de bu. Yurttan yaş 18 olunca ayrılmalıydım. Orda beni çok seven, çalışma azmimi fark eden müdürüm bana çok varlıklı birinin adresini verdi: “Benim çok eski bir dostumdur kendisi. Bu notu da ona ver, göreceksin sana nasıl yardım edecek?” dedi. Söylediğini yaptım. O adrese gittim.Büyük bir holdinge aitti bu adres. Sahibini sordum. Müdürümün adını verdim. Beni bir toplantı salonuna götürdüler. Adam, birkaç kişi ile oturuyordu. Notu okudu: “Yeter ama ya? Kardeşim biz hayır işleri kotamızı doldurduk. Her sene Roş Aşana (Yılbaşı) Bayramı’nda Sinagoga giderim ben ve bağışlarda bulunurum. Sonra o onun akrabası bu bunun akrabası. Yetti ama! Seneye yılbaşı öncesi gel. Bakarız birseyler. Hadi canım!” ,deyip herkesin ortasında beni o kadar kötü bir şekilde utandırdı ki; sana anlatamam. Bacaklarımın titrediğini hissettim. Çok ağır geldi. Tüm bakışları üstümde hissettim. Kimi acıyan kimi de “fırsatçı” gibi bakarak süzdü beni. Buz gibi kalmıştım. Hiç beklemiyordum.
Biliyorsun Tora’da: “Bir insanı utandırmak onu öldürmekle eşdeğerdir” yazılıdır. Gerçekten kanımın çekildiğini hissettim .Boğazıma bir düğüm saplandı.
Çıkıp bir bankta oturdum: Tanrı’m neden? diyerek saatlerce ağladım .Yıllar sonra sebebini çok iyi anlayacaktım. O zaman genç ve tecrübesizdim. Sonra taşlar yerine sırayla oturdu. Bazı insanlar bazılarının SINAVI oluyor. O adam için ben bir sınavdım ve o bu imtihandan maalesef kötü not almıştı. Seneler sonra onların feci bir şekilde iflas ettiklerini duydum.
O holgindin sahibinin oğlu birilerine : “Hala şoktayız! Ben ve babam tüm hayır kurumlarına tonlarca bağışta bulunurduk. Neden bu başımıza geldi anlayamıyorum?” derken ona şunu demek istedim: Sadece SHOW yapmak için yardım ettiğinizi Tanrı da siz de çok iyi biliyordunuz.
Allah vermesini bilir ALMASINI da. Yetimler yurdundan çıkmış gencecik bir çocuğu; gösteriş yapamayacağınızı hissettiğiniz bir durumda; gerçekten desteğe ihtiyacı olduğu halde onu utandırmak aşağılamak cürettini kendinizde bulmak,kendinizi o paranın ,gücü, dünyanın sahibi sanmak işte sorunuzun yanıtı bu (Bu kısım 100 % gerçek hayattandır sadece yurtta kalan birinin değil annesi babası olup durumu bir anda bozulan çok başarılı birinin başına gelmiştir ve devamındaki iflas olayı da tamamıyla gerçektir. Açıklama gereği duydum çünkü bazı insanlar yazdıklarımın gerçek hayatta olamayacağını düşünüyorlar. Ancak yanılıyorlar. Bir çoğunu gözlemledim ve de yaşadım.) Neyse çok çaresizdim. Hırslı, gözü kara bir genç olarak o yörenin sinagoguna gittim. Biraz dua etmek geldi içimden. İçerde orayla ilgilenen meraklı çok sevimli gabaylardan biri vardı. Tüm hikayemi dinledi. Benimle çok ilgilendi : “Bak evladım .Burada bir okul var. Oranın sınavından yüksek alırsan ki ben sende bu potansiyeli görüyorum .Oradan burs kazanırsın. Part time işler var. Akşam çalışırsın. Şimdi gel bize. Seni benim hanımla da tanıştırayım. Sonra bir çare buluruz”,dedi. Evine gittik .Yoksul bir evdi bu.
Kadın: “Öğlen oldu .Yemek yer misin oğlum?”dedi.
Çok açtım ama bir o kadar da gururlu: Yok çok tokum. Teşekkürler, dedim.
Mösyö Salvator eşine: “Canım karıcığım senin o balığın lezzeti süper. Bir parça getir bakalım bu genç de beğenecek mi?”, deyince kadın önüme balığı koydu. Ellerim titriyordu. Tabağı bir çırpıda temizledim. Suyunu bile içtim. Adam aç olduğumu çok iyi anlamıştı ama İNSANLIK katsayısı yüksek biriydi:Tatlım o senin muhteşem tavuğunun tadına da baksın. Bakalım ne diyecek? O da benim gibi bayılacak mı lezzetine? dedi.Onu da silip süpürdüm. Mösyö Salvator benim aç olduğumu anlayınca beni KIRMADAN, gücendirmeden evdeki tüm yemeklerden ikram etmişti. Beni bir güzel doyurmuştu. O günkü yemekler basit, sıradan ; ama benim için ŞÖLEN niteliğindeydi bu iki odalı manevi olarak ferah evde. Tadı hala damağımdadır. Mösyö Salvator: Aklıma süper bir fikir geldi. Burada bir şeker dükkanı var. İşçi arıyordu. Orada çalışıp gece de kalabilirsin. Sahibi tanıdığımdır. Elindeki müdürün yazısını da gösteririz referans olarak. Ne yazılıydı orda ?diye sorar.
Bakmak hiç aklıma gelmemişti . Mektubu elime aldım: “Çok değerli dostum; bana bir gün bir yardıma ihtiyacım olursa seve seve sana gelmem gerektiğini defalarca vurgulamıştın. İşte o gün bugünmüş. Bu çocuk çok değerli biri. Elinden tutulursa çok iyi yerlere gelebilir. Ben onun için KEFİLİM. Gereğinin yapılmasını senden diliyorum. Pişman olmayacaksın. Sana bir ALTIN MADENİ yolluyorum. İlerde sen bana teşekkür edeceksin. Şimdiden tüm desteklerin için sana müteşekkirim. Saygılar ,dostun” yazılıdır. O an içimdeki tüm umutsuzluklar bir anda kanatlanıp uçarak sonsuz GÜVENE dönüşüverdi. Müdürüm bende büyük IŞIK gördüyse ben dağları bile aşarım azmi aşılandı tüm vücüdüma ve bu sinyaller beynime kadar ulaştı. Yerimde duramıyordum. Hemen işe atıldım. Hem okudum hem çalıştım hem de kaybedecek hiç birşeyim olmadığından da korkusuzca tüm fırsatların üstüne; düşünmeden gözü kara atıldım. Tanrı’nın yanımda olduğunu çok iyi biliyordum. İnan bana göz açıp kapayıncaya kadar kendimi şirketler zinciri olan başarılı bir iş adamı olarak buluverdim . Bu arada Mösyö Salvator’ların çocukları olmamıştı. Beni çok sevdiler. Her cuma akşamı ve her bayramda beni evlerine davet ettiler. Ben de onları çok sevdim. Onlar bana Allah tarafından yardım etmekle görevli birer MELEK tiler .
Bugün Mösyö Salvator’un Mevlüt günü. Benim için çok değerli olan bu kişi için herşeyi göze alırım da şu an onun için yapabileceğim tek şey buyken. Anladın mı beni şimdi dostum? diye açıklar gözü yaşlı ,gönlü heyecanlı ,yaralarını sarmış ve doğru bildiği birşeyi yaptığını bilmenin tatlı huzuruyla yol alır bu vefa zenginliği sahibi başarılı adam…..
Vefa borcu en büyük borçtur kanımca. Zamanında bize menfaatsizce el uzatan birini unutmamak işte tüm mesele bu. Aklıma Rav’ımın anlattığı gerçek bir öykü geldi: Çok ünlü tanınmış bir Rav yaşı geçmiş olmasına rağmen her sabah erkenden kalkıp bahçesini elleriyle bizzat sular, tohumlarla tek tek ilgilenip her sene yeni ağaçlar dikermiş. Bir gün nedenini sormuşlar. O da:Toprağa minnet borcum var. Ben Holokost zamanı kamplardan kaçtım. Aylarca ormanda bitkiler sayesinde yaşamda kalabildim. Onlara vefa borcumu bu şekilde bir nebze ödeyebilirsem ne mutlu bana ; diye yanıtlamış. Keşke herkes bu bilinçte olabilse ve yapılan iyilikleri unutmasa o zaman herkesin derdi olan çağımızdaki “yalnızlık “ ve “ gerçek dostların neslinin tükendiği” düşüncesine de merhem yaratmış olmaz mıyız?
Her birinize SEVGİ, maneviyat zenginliği (asıl servetin bu olduğuna inananlardanım) içinde çok MUTLU günler dilerim.
Hayırlı Cumalar & Shabbat Shalom Luiza Uçki